5 Şubat 2013 Salı

DJANGO UNCHAINED


Türkçe adı: Zincirsiz
Yapım: ABD
Gösterime girdiği sene: 2012
Türkiye’de gösterime girdiği sene: 2013
Tür: Macera, Dram, Western
Yönetmen: Quentin Tarantino
Senaryo: Quentin Tarantino
Oyuncular: Jamie Foxx, Christoph Waltz, Leonardo DiCaprio, Samuel L. Jackson, Kerry Washington
Süre: 165 dk.
IMDB puanı: 8.6/10
IMDB Top 250 sırası: 37
Metacritic puanı: 81/100
Rotten Tomatoes puanı: 88/100
Beyaz Perde puanı: 5/5
Divx Planet puanı: 8.4/10
Benim puanım: 8.7/10

 

Kafasında birkaç tahtası eksik, dahi yönetmen Quentin Tarantino’nun kendisini sevsem de tarzına bir türlü ısınamamıştım.Pulp Fiction, Kill Bill, Reservoir Dogs, Death Proof gibi filmleri hiç bana hitap etmemişti.Ta ki Inglourious Basterds’i izleyene kadar.Usta işi bu eser Tarantino’ya olan bakış açımı değiştirmişti.Ancak şimdi görüyorum ki başarılı yönetmen çıtasını olabilecek en yüksek yere yeni filmiyle koymuş.İşte beyni başka çalışan bu rahatsız sanat adamı, Amerikan İç Savaşı öncesindeki siyah-beyaz ayrımı ve kölelik konusuna hafif  kara mizahla yaklaştığı; ancak yine hikayeyi o alıştığımız şiddet dolu tarzıyla pekiştirdiği son başyapıtıyla karşımızda: Django Unchained.

Tarz sahibi yönetmenlerden bahsedilince ilk akla gelenlerin başındadır Quentin Tarantino.Farklı filmler çekse de o aynı, kendine has stilinden parçalar ekler.Bir Tarantino filmini izlediğinizde yüzde yüz onun çektiğini anlarsınız.Karakteristik yapısından dolayı sinema jargonuna “Tarantino Sineması” tanımını sokmuştur.İşte Django Unchained de saf bir Tarantino Sineması örneği.Bundan önce yönetmenin hangi filmini izlediyseniz oradaki özelliklerin aynıları bu çalışmada da var.Onu baştan söylemeliyim.


 
Amerikan İç Savaşı’nın 2 yıl öncesinde geçen hikayemiz, eski bir dişçi olup daha sonra kelle avcılığı yapmaya başlayan Alman Dr. King Schultz’un (Christoph Waltz), hiç tanımadığı zenci köle Django’yu (Jamie Foxx) köle tüccarlarının elinden kaçırmasıyla başlıyor.Schultz’un Django’yu kurtarma nedeni, peşinde olduğu ve ödül için öldürmesi gerektiği kişileri yalnızca bu kölenin tanıyor olmasıdır.Django adamları Schultz’a gösterecek, Schultz onları öldürecek ve Django da bu iş birliği sonucunda özgürlüğünü kazanacaktır.Ancak kimyaları iyi tutan ikili, iş bittikten sonra kendi yollarına gitmek yerine birlikte kelle avlamaya başlarlar.Amerika toprakları içerisindeki nadir özgür zencilerden biri olan Django, zamanında kendi gibi köle olan, izini kaybettiği karısını kurtarma vaktinin geldiğini düşünerek onu bulmaya karar verir.Ortağı Schultz da Django’yu bu yolda yalnız bırakmaz ve ikili yeni bir maceraya yelken açar.

Film tüm kurgusunu başından sonuna kadar o yıllardaki siyah-beyaz ayrımı temeline oturtuyor.Birçok farklı olay ve karakter barındırsa da hep bu altyapı izleyiciye yansıyor.İtaat ve hizmet etmenin zencilerin genlerinden geldiği düşüncesinin yaygın olduğu kölelik dönemindeki faşizm ve siyahlara yapılan şiddet dolu aşağılama, klasik Tarantino bakış açısıyla karşımıza geliyor.Aslında kendisi mağdurun tarafında yer almış.Tüm hikaye tekil bir siyahi devrim, bir zenci başkaldırısı gibi.Bu yüzden nam-ı diğer “nigger” sempatizanlığını destekleyip “antibeyazcılık” yaptığı yönünde de eleştiriler almakta.Yapımın bu seneki ödüllerde yarıştığı Lincoln de aynı dönem ve konu üzerinde döndüğünden, siyah-beyaz ayrımı ve kölelik için son zamanların popüler teması yorumunu yapmak yanlış olmaz.
 

Western filmi çekmek, yeni bir dünya yaratmayı gerektirdiğinden zor bir iştir ancak hikayenin geçtiği mekanlar ve yaratılan atmosfer Tarantino’nun tüm bu zorlukları yıkmasını sağlamış.Yapımı asıl sürükleyici yapan da işte bu ortamın varlığı.Bir Western filminde yer alan hemen hemen her klişeyi kullanması yapıma ayrı bir tat katmış.Diyaloglar yine akıl dolu.Mesaj veren örneklerin yanında zekice tasarlanıp eğlendirenler de var haliyle.Schultz’un Django’yu tanıtırken soyadı için “Freeman” demesi ve gülmekten gözlerden yaş getiren Ku Klux Klan göndermesi, yönetmenin keskin zekasına verilebilecek örneklerden sadece ikisi.

Tarantino Sineması’nın en önemli özelliklerinden biri de aşırı derecede şiddet içermesidir.Ancak kullanılan şiddet  fazla abartılı ve hayalgücü destekli olduğundan gerçeğe biraz uzaktır.Bu yüzden izleyiciyi asla rahatsız etmez, tam tersi motive eder.Django Unchained’de de bu aynen devam ediyor.Patlayan kafalar, fışkıran kanlar, vurulunca havada uçuşan insanlar.Hepsi görsel bir şölen havasında.Rahatsız olmaktan çok eğleniyor, deşarj oluyorsunuz.Bu anlamda yine epik bir iş çıkararak herkesi doyurmuş Tarantino.
 
Filmde neredeyse herkes oyunculuk anlamında yıldızlaşmış.Takım olarak döktürüyorlar.Özellikle Tarantino’nun vazgeçemediği Christoph Waltz başka diyarlardan gelmiş gibi.Dr. Schultz rolünde başroldeki Jamie Foxx’tan daha ön planda.Onun Almanca konuşmasını Inglourious Basterds’den sonra yeniden duymak çok hoş.Aslında Tarantino’nun hikayelerini oynatacağı oyunculara göre yazıp yazmadığını merak ediyorum zira Waltz’ın varlığı senaryoyu çok etkilemiş.Leonardo DiCaprio filmin bir başka devleşen oyuncusu.Zaten hakkında fazla methiye düzemeye gerek yok, inanılmaz performanslarına alıştık.Ancak her zamanki gibi Akademi, onun filmdeki başarısını es geçerek adaylık vermedi.Anlaşılan DiCaprio güzel yüzünün cezasını ömür boyu çekecek.Bir başka dev Samuel L. Jackson’dan bahsetmezsek olmaz.Siyahi uşak Stephen karakterini öyle gerçekçi bir iticilikle canlandırıyor ki, herkes kendini bir an için zencilerden nefret eden bir faşistmiş gibi hissediyor.Başroldeki Jamie Foxx’u sona bırakmamın nedeni, performans olarak diğerlerinin gölgesinde kalmış olması.Genel olarak iyi bir oyunculuk sergileyen Oscarlı oyuncudan biraz daha fazlasını beklerdim.

 
Django Unchained’in en güzel yanını sona bıraktım: Müziklerini.Son zamanlarda hiç bu kadar etkilenmemiştim.Hepsi tek kelimeyle muhteşem eserler.Bütün atmosferi tamamlayan, seyirciyi hikayenin içine çekerek yerine çivileyen melodiler filmi taçlandırarak kusursuzlaştırmış.Yapımdaki her kareye cuk oturarak dinleyeni başka diyarlara savuran müziklere nadir rastlıyoruz.İçinde her şey olan bir pastanın üzerindeki çok estetik bir çilek diyebiliriz bu eserlere.Günlerdir hiç durmadan dinlediğim soundtrack albümünün en beğendiğim eserleri ise Luis Bacalov’a ait main theme “Django” ile “Trinity”.

Özetlemek gerekirse; artık Tarantino eserlerinin karakteristik özelliği olan kara mizahla yoğrulmuş bu Spaghetti Western filmi, parıldayan oyunculukları ve tarz sahneleri ile göze, muazzam müzikleriyle kulağa, dokunduğu hassas noktalar ve keskin zekasıyla da zihinlere hitap eden bir başyapıt.Belki de geçtiğimiz senenin en iyi filmi olarak unutulmayacaklar listesine rahatça giriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder