Yapım: ABD
Gösterime girdiği sene: 2012
Türkiye’de gösterime girdiği sene: 2013
Tür: Macera, Dram, Western
Yönetmen: Quentin Tarantino
Senaryo: Quentin Tarantino
Oyuncular: Jamie Foxx, Christoph Waltz, Leonardo DiCaprio, Samuel L. Jackson, Kerry Washington
Süre: 165 dk.
IMDB puanı: 8.6/10
IMDB Top 250 sırası: 37
Metacritic puanı: 81/100
Rotten Tomatoes puanı: 88/100
Beyaz Perde puanı: 5/5
Divx Planet puanı: 8.4/10
Benim puanım: 8.7/10
Kafasında birkaç tahtası eksik, dahi yönetmen
Quentin Tarantino’nun kendisini sevsem de tarzına bir türlü ısınamamıştım.Pulp
Fiction, Kill Bill, Reservoir Dogs, Death Proof gibi filmleri hiç bana hitap
etmemişti.Ta ki Inglourious Basterds’i izleyene kadar.Usta işi bu eser Tarantino’ya
olan bakış açımı değiştirmişti.Ancak şimdi görüyorum ki başarılı yönetmen çıtasını
olabilecek en yüksek yere yeni filmiyle koymuş.İşte beyni başka çalışan bu
rahatsız sanat adamı, Amerikan İç Savaşı öncesindeki siyah-beyaz ayrımı ve
kölelik konusuna hafif kara mizahla
yaklaştığı; ancak yine hikayeyi o alıştığımız şiddet dolu tarzıyla pekiştirdiği
son başyapıtıyla karşımızda: Django Unchained.
Tarz sahibi yönetmenlerden bahsedilince ilk akla gelenlerin başındadır Quentin Tarantino.Farklı filmler çekse de o aynı, kendine has stilinden parçalar ekler.Bir Tarantino filmini izlediğinizde yüzde yüz onun çektiğini anlarsınız.Karakteristik yapısından dolayı sinema jargonuna “Tarantino Sineması” tanımını sokmuştur.İşte Django Unchained de saf bir Tarantino Sineması örneği.Bundan önce yönetmenin hangi filmini izlediyseniz oradaki özelliklerin aynıları bu çalışmada da var.Onu baştan söylemeliyim.
Tarz sahibi yönetmenlerden bahsedilince ilk akla gelenlerin başındadır Quentin Tarantino.Farklı filmler çekse de o aynı, kendine has stilinden parçalar ekler.Bir Tarantino filmini izlediğinizde yüzde yüz onun çektiğini anlarsınız.Karakteristik yapısından dolayı sinema jargonuna “Tarantino Sineması” tanımını sokmuştur.İşte Django Unchained de saf bir Tarantino Sineması örneği.Bundan önce yönetmenin hangi filmini izlediyseniz oradaki özelliklerin aynıları bu çalışmada da var.Onu baştan söylemeliyim.
Amerikan İç Savaşı’nın 2 yıl öncesinde geçen
hikayemiz, eski bir dişçi olup daha sonra kelle avcılığı yapmaya başlayan Alman
Dr. King Schultz’un (Christoph Waltz), hiç tanımadığı zenci köle Django’yu (Jamie
Foxx) köle tüccarlarının elinden kaçırmasıyla başlıyor.Schultz’un Django’yu
kurtarma nedeni, peşinde olduğu ve ödül için öldürmesi gerektiği kişileri
yalnızca bu kölenin tanıyor olmasıdır.Django adamları Schultz’a gösterecek, Schultz
onları öldürecek ve Django da bu iş birliği sonucunda özgürlüğünü
kazanacaktır.Ancak kimyaları iyi tutan ikili, iş bittikten sonra kendi yollarına
gitmek yerine birlikte kelle avlamaya başlarlar.Amerika toprakları içerisindeki
nadir özgür zencilerden biri olan Django, zamanında kendi gibi köle olan, izini
kaybettiği karısını kurtarma vaktinin geldiğini düşünerek onu bulmaya karar
verir.Ortağı Schultz da Django’yu bu yolda yalnız bırakmaz ve ikili yeni bir
maceraya yelken açar.
Film tüm kurgusunu başından sonuna kadar o
yıllardaki siyah-beyaz ayrımı temeline oturtuyor.Birçok farklı olay ve karakter
barındırsa da hep bu altyapı izleyiciye yansıyor.İtaat ve hizmet etmenin
zencilerin genlerinden geldiği düşüncesinin yaygın olduğu kölelik dönemindeki
faşizm ve siyahlara yapılan şiddet dolu aşağılama, klasik Tarantino bakış
açısıyla karşımıza geliyor.Aslında kendisi mağdurun tarafında yer almış.Tüm
hikaye tekil bir siyahi devrim, bir zenci başkaldırısı gibi.Bu yüzden nam-ı
diğer “nigger” sempatizanlığını destekleyip “antibeyazcılık” yaptığı yönünde de
eleştiriler almakta.Yapımın bu seneki ödüllerde yarıştığı Lincoln de aynı dönem
ve konu üzerinde döndüğünden, siyah-beyaz ayrımı ve kölelik için son zamanların
popüler teması yorumunu yapmak yanlış olmaz.
Western filmi çekmek, yeni bir dünya yaratmayı
gerektirdiğinden zor bir iştir ancak hikayenin geçtiği mekanlar ve yaratılan atmosfer
Tarantino’nun tüm bu zorlukları yıkmasını sağlamış.Yapımı asıl sürükleyici
yapan da işte bu ortamın varlığı.Bir Western filminde yer alan hemen hemen her
klişeyi kullanması yapıma ayrı bir tat katmış.Diyaloglar yine akıl dolu.Mesaj
veren örneklerin yanında zekice tasarlanıp eğlendirenler de var
haliyle.Schultz’un Django’yu tanıtırken soyadı için “Freeman” demesi ve gülmekten
gözlerden yaş getiren Ku Klux Klan göndermesi, yönetmenin keskin zekasına verilebilecek
örneklerden sadece ikisi.
Tarantino Sineması’nın en önemli özelliklerinden
biri de aşırı derecede şiddet içermesidir.Ancak kullanılan şiddet fazla abartılı ve hayalgücü destekli
olduğundan gerçeğe biraz uzaktır.Bu yüzden izleyiciyi asla rahatsız etmez, tam
tersi motive eder.Django Unchained’de de bu aynen devam ediyor.Patlayan
kafalar, fışkıran kanlar, vurulunca havada uçuşan insanlar.Hepsi görsel bir
şölen havasında.Rahatsız olmaktan çok eğleniyor, deşarj oluyorsunuz.Bu anlamda
yine epik bir iş çıkararak herkesi doyurmuş Tarantino.
Django Unchained’in en güzel yanını sona bıraktım:
Müziklerini.Son zamanlarda hiç bu kadar etkilenmemiştim.Hepsi tek kelimeyle
muhteşem eserler.Bütün atmosferi tamamlayan, seyirciyi hikayenin içine çekerek
yerine çivileyen melodiler filmi taçlandırarak kusursuzlaştırmış.Yapımdaki her
kareye cuk oturarak dinleyeni başka diyarlara savuran müziklere nadir
rastlıyoruz.İçinde her şey olan bir pastanın üzerindeki çok estetik bir çilek
diyebiliriz bu eserlere.Günlerdir hiç durmadan dinlediğim soundtrack albümünün
en beğendiğim eserleri ise Luis Bacalov’a ait main theme “Django” ile
“Trinity”.
Özetlemek gerekirse; artık Tarantino eserlerinin karakteristik özelliği
olan kara mizahla yoğrulmuş bu Spaghetti Western filmi, parıldayan oyunculukları ve tarz
sahneleri ile göze, muazzam müzikleriyle kulağa, dokunduğu hassas noktalar ve keskin
zekasıyla da zihinlere hitap eden bir başyapıt.Belki de geçtiğimiz senenin en
iyi filmi olarak unutulmayacaklar listesine rahatça giriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder