10 Şubat 2013 Pazar

AMOUR


Türkçe adı: Aşk
Yapım: Fransa, Almanya, Avusturya
Gösterime girdiği sene: 2012
Türkiye’de gösterime girdiği sene: 2012
Tür: Dram, Romantik
Yönetmen: Michael Haneke
Senaryo: Michael Haneke
Oyuncular: Jean-Louis Trintignant, Emmanuelle Riva, Isabelle Huppert
Süre: 127 dk.
IMDB puanı: 8.0/10
IMDB Top 250 sırası: Yok
Metacritic puanı: 94/100
Rotten Tomatoes puanı: 93/100
Beyaz Perde puanı: 3.5/5
Divx Planet puanı: 7.6/10
Benim puanım: 7.8/10

 

Herkesin keşfetmemesini istediğim üstad Michael Haneke’nin herhangi bir filmini izlemek sinemaseverler için her zaman büyük bir ayrıcalık olmalı.Kendini bu sanata adamış, hayata bizlerden çok farklı gözlerle bakan bir adamdır çünkü.Çoğu eserinde burjuvanın burnundan getirmiş; sadece kendisiyle ilk tanışanları değil, tarzına aşina olanları da şaşırtmayı her seferinde başarmıştır.”Haneke bir film çekse de izlesek” ya da ”acaba bu sefer ne yapacak” diye beklentiler içine girdiğimiz bu büyük sinemacı, “saf sinema” anlayışını devam ettirdiği son filmi Amour’da bu defa, iki yaşlı insanın hayatı ile tüm psikolojimizi dağıtarak “fazla bekletmedim umarım” demekte.

Bir kadın ve bir erkek.Beraber paylaşılmış koca bir ömür.Gençliğin getirdiği tazelikten eser kalmamış, yılların yüklediği yorgunlukla buruş buruş olmuş bedenler gelmiş yerine.80’li yaşların ortalarında umut dolu iki aşığın, Anne ve Georges’in trajik hikayesini işliyor Amour.Eski piyano öğretmeni olan ikilinin mutlu hayatı, bir gün Anne’nin geçirdiği kriz sonucu sağ tarafına felç gelmesiyle mahvoluyor.O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olamıyor.Anne nefes almak için Georges’a muhtaç kalırken, Georges de yaşlı bedenine rağmen karısına kol kanat germeye çalışıyor.Çift, birbirlerinden başka kimsenin onları anlayamayacağı ufacık dünyalarında yapayalnız kalıyorlar.Amour bu hayata tutunma hikayesini bizlere betimlemeye çalışırken çok da koyuyor, öyle böyle değil.

 
Filmin içerisinde gerçekten çok zor sahneler var.Hikaye derine indikçe ağır ve depresif bir drama dönüşüyor Amour.Her ana sirayet eden baskın duygu yoğunluğu sayesinde film, seyirciyi yavaş yavaş ele geçiriyor.Empati yeteneğinizi tetikleyerek ikilinin tüm psikolojisini şeffaf bir şekilde görmenize ve yaşamanıza olanak sağlıyor.Anne’nin altına tuvaletini kaçırdığındaki mahcubiyeti, kocasının yardımının gücüne gitmesi, gerçekleri bilmesine rağmen bunu dışarıya yansıtmamak adına sergilediği yapmacık tavrı yaralıyor.Georges’in, karısı her geçen gün gözleri önünde eriyip giderken tek başına yaşadığı çaresizlik canımızı yakıyor.Normal şartlarda asla yapmayacağı şeyleri yapması da insan psikolojisinin nerelere gidebileceğinin kanıtı.Her şey çok gerçek ve iliklere kadar hissediliyor.Hayatın bazen ne kadar “boktan” olduğunu çok iyi anlıyoruz.Bu nedenle emeği geçen herkes büyük bir tebriği hak ediyor.

Funny Games ve Cache gibi unutulmayacak farklı işlerden sonra yaralayıcı bir dram ile karşımıza gelen Haneke çok özel bir yönetmen olduğunu yeniden ispatlamış.Kendini değişik kılan tarzını Amour’a aktarırken mümkün olduğunca sanatsal ve saf bir iş çıkarmaya özen göstermiş.Sahneleri bölmeyip tek bir kamera açısıyla çalışması ve tüm olay akışını kesmeden akıtması, hem oyuncu performanslarını zirveye taşımış hem de kurguya gerçeklik kazandırmış.Her şeyi bu denli saf bırakması, seyircinin tadına doyulmaz bir duygu ziyafeti yaşamasını sağlamış.Filmin en etkili tarafı bu olmuş kanımca.Yapımla alakalı dikkat çeken başka bir konu ise müziğin yokluğu.Haneke, filmlerinde genel olarak yer verdiği piyanoyu Amour’a da eklemiş ancak hikayenin merkezindeki piyano öğretmeni çifte tezat olarak yapımın tamamında hiç müzik kullanmamış olması çok ilginç.Bu durumu film bittikten sonra fark ediyor olmanız bile Haneke’nin ne kadar etkili ve farklı bir yönetmen olduğunu kanıtlar nitelikte.

 
Aktrisliğe ilk olarak 1959 yapımı “Hiroshima, Mon Amour” ile başlayan Emmanuelle Riva’nın, Amour’da insan psikolojisini sarsan bir oyunculuk sergilediğini belirtmek lazım.Hasta bir kadının ruhsal çöküntüsünü izleyiciye muhteşem bir gerçeklikle yansıtırken fiziksel zaaflarını da aynı kusursuzlukla gözler önüne sermeyi başarmış.Her şeye rağmen gururunu ön planda tutmaya çalışan bir kadın portresi yaratmış.Çıkardığı iş kesinlikle çok kaliteli ve nüfuz edici.Bu çarpıcı performansı ile Oscar töreninde “En İyi Kadın Oyuncu” dalında yarışmaya hazırlanan 85 yaşındaki aktris, aynı zamanda Oscar tarihinin aday gösterilen en yaşlı oyuncusu olma şerefini taşıyor.Bu dalda Jennifer Lawrence ile büyük bir mücadeleye girecek Riva’nın ödüle sahip olmasını daha fazla istediğimi söylemem gerek.

Oscar gecesinde “En İyi Yabancı Film” olmasına kesin gözüyle bakılan Amour’un ana dallarda da adaylık kapması ne kadar ciddi bir çalışma olduğunun gösteriyor.Aktarmak istediği duyguları sadece isminden gelen aşk ile betimlemenin hafif ve eksik kalacağı film, içindeki mesajlarla kısa bir hayat dersi vermeyi başarıyor.İzleyen herkeste derin yaralar açıyor.Geçtiğimiz senenin en çarpıcı yapımlarından biri olurken Michael Heneke’nin önünde tekrar saygıyla eğilmemizi sağlıyor.
 
 

2 yorum:

  1. Sağlam bir yazı olmuş. Blogu şimdi inceleme fırsatım oldu, sağlam bir kalem bulmanın keyfiyle... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumun için çok teşekkür ederim, beğenmene sevindim.Buralara hoşgeldin diyorum:)

      Sil