Yapım: Fransa, Almanya, Avusturya
Gösterime girdiği sene: 2012
Türkiye’de gösterime girdiği sene: 2012
Tür: Dram, Romantik
Yönetmen: Michael Haneke
Senaryo: Michael Haneke
Oyuncular: Jean-Louis Trintignant, Emmanuelle Riva, Isabelle Huppert
Süre: 127 dk.
IMDB puanı: 8.0/10
IMDB Top 250 sırası: Yok
Metacritic puanı: 94/100
Rotten Tomatoes puanı: 93/100
Beyaz Perde puanı: 3.5/5
Divx Planet puanı: 7.6/10
Benim puanım: 7.8/10
Herkesin
keşfetmemesini istediğim üstad Michael Haneke’nin herhangi bir filmini izlemek
sinemaseverler için her zaman büyük bir ayrıcalık olmalı.Kendini bu sanata
adamış, hayata bizlerden çok farklı gözlerle bakan bir adamdır çünkü.Çoğu eserinde
burjuvanın burnundan getirmiş; sadece kendisiyle ilk tanışanları değil, tarzına
aşina olanları da şaşırtmayı her seferinde başarmıştır.”Haneke bir film çekse
de izlesek” ya da ”acaba bu sefer ne yapacak” diye beklentiler içine girdiğimiz
bu büyük sinemacı, “saf sinema” anlayışını devam ettirdiği son filmi Amour’da
bu defa, iki yaşlı insanın hayatı ile tüm psikolojimizi dağıtarak “fazla
bekletmedim umarım” demekte.
Bir
kadın ve bir erkek.Beraber paylaşılmış koca bir ömür.Gençliğin getirdiği
tazelikten eser kalmamış, yılların yüklediği yorgunlukla buruş buruş olmuş
bedenler gelmiş yerine.80’li yaşların ortalarında umut dolu iki aşığın, Anne ve
Georges’in trajik hikayesini işliyor Amour.Eski piyano öğretmeni olan ikilinin
mutlu hayatı, bir gün Anne’nin geçirdiği kriz sonucu sağ tarafına felç
gelmesiyle mahvoluyor.O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olamıyor.Anne nefes
almak için Georges’a muhtaç kalırken, Georges de yaşlı bedenine rağmen karısına
kol kanat germeye çalışıyor.Çift, birbirlerinden başka kimsenin onları
anlayamayacağı ufacık dünyalarında yapayalnız kalıyorlar.Amour bu hayata
tutunma hikayesini bizlere betimlemeye çalışırken çok da koyuyor, öyle böyle
değil.
Filmin
içerisinde gerçekten çok zor sahneler var.Hikaye derine indikçe ağır ve
depresif bir drama dönüşüyor Amour.Her ana sirayet eden baskın duygu yoğunluğu sayesinde
film, seyirciyi yavaş yavaş ele geçiriyor.Empati yeteneğinizi tetikleyerek ikilinin
tüm psikolojisini şeffaf bir şekilde görmenize ve yaşamanıza olanak sağlıyor.Anne’nin
altına tuvaletini kaçırdığındaki mahcubiyeti, kocasının yardımının gücüne
gitmesi, gerçekleri bilmesine rağmen bunu dışarıya yansıtmamak adına
sergilediği yapmacık tavrı yaralıyor.Georges’in, karısı her geçen gün gözleri
önünde eriyip giderken tek başına yaşadığı çaresizlik canımızı yakıyor.Normal
şartlarda asla yapmayacağı şeyleri yapması da insan psikolojisinin nerelere
gidebileceğinin kanıtı.Her şey çok gerçek ve iliklere kadar hissediliyor.Hayatın
bazen ne kadar “boktan” olduğunu çok iyi anlıyoruz.Bu nedenle emeği geçen
herkes büyük bir tebriği hak ediyor.
Funny
Games ve Cache gibi unutulmayacak farklı işlerden sonra yaralayıcı bir dram ile
karşımıza gelen Haneke çok özel bir yönetmen olduğunu yeniden ispatlamış.Kendini
değişik kılan tarzını Amour’a aktarırken mümkün olduğunca sanatsal ve saf bir
iş çıkarmaya özen göstermiş.Sahneleri bölmeyip tek bir kamera açısıyla çalışması
ve tüm olay akışını kesmeden akıtması, hem oyuncu performanslarını zirveye
taşımış hem de kurguya gerçeklik kazandırmış.Her şeyi bu denli saf bırakması, seyircinin
tadına doyulmaz bir duygu ziyafeti yaşamasını sağlamış.Filmin en etkili tarafı
bu olmuş kanımca.Yapımla alakalı dikkat çeken başka bir konu ise müziğin
yokluğu.Haneke, filmlerinde genel olarak yer verdiği piyanoyu Amour’a da
eklemiş ancak hikayenin merkezindeki piyano öğretmeni çifte tezat olarak yapımın
tamamında hiç müzik kullanmamış olması çok ilginç.Bu durumu film bittikten sonra
fark ediyor olmanız bile Haneke’nin ne kadar etkili ve farklı bir yönetmen
olduğunu kanıtlar nitelikte.
Aktrisliğe
ilk olarak 1959 yapımı “Hiroshima, Mon Amour” ile başlayan Emmanuelle Riva’nın,
Amour’da insan psikolojisini sarsan bir oyunculuk sergilediğini belirtmek lazım.Hasta
bir kadının ruhsal çöküntüsünü izleyiciye muhteşem bir gerçeklikle yansıtırken fiziksel
zaaflarını da aynı kusursuzlukla gözler önüne sermeyi başarmış.Her şeye rağmen
gururunu ön planda tutmaya çalışan bir kadın portresi yaratmış.Çıkardığı iş kesinlikle çok
kaliteli ve nüfuz edici.Bu çarpıcı performansı ile Oscar
töreninde “En İyi Kadın Oyuncu” dalında yarışmaya hazırlanan 85 yaşındaki
aktris, aynı zamanda Oscar tarihinin aday gösterilen en yaşlı oyuncusu olma
şerefini taşıyor.Bu dalda Jennifer Lawrence ile büyük bir mücadeleye girecek
Riva’nın ödüle sahip olmasını daha fazla istediğimi söylemem gerek.
Oscar gecesinde “En İyi
Yabancı Film” olmasına kesin gözüyle bakılan Amour’un ana dallarda da adaylık
kapması ne kadar ciddi bir çalışma olduğunun gösteriyor.Aktarmak istediği duyguları
sadece isminden gelen aşk ile betimlemenin hafif ve eksik kalacağı film,
içindeki mesajlarla kısa bir hayat dersi vermeyi başarıyor.İzleyen herkeste
derin yaralar açıyor.Geçtiğimiz senenin en çarpıcı yapımlarından biri olurken Michael
Heneke’nin önünde tekrar saygıyla eğilmemizi sağlıyor.
Sağlam bir yazı olmuş. Blogu şimdi inceleme fırsatım oldu, sağlam bir kalem bulmanın keyfiyle... :)
YanıtlaSilGüzel yorumun için çok teşekkür ederim, beğenmene sevindim.Buralara hoşgeldin diyorum:)
Sil