Türkçe adı: Sürücü
Yapım: ABD
Gösterime girdiği sene: 2011
Türkiye’de gösterime
girdiği sene: 2012
Tür: Suç,Dram
Yönetmen: Nicolas Winding Refn
Senaryo: Hossein Amini (senaryo) , James Sallis (roman)
Oyuncular: Ryan Gosling,Carey Mulligan,Bryan Cranston,Albert
Brooks,Ron Perlman
Süre: 100 dk.
IMDB puanı: 7.9/10
IMDB Top 250 sırası: Yok
Metacritic puanı: 79/100
Rotten Tomatoes puanı: 93/100
Beyaz Perde puanı: 3.3/5
Divx Planet puanı: 6.8/10
Benim puanım: 8/10
İsmi ilk duyulduğunda içinde arabaların ve hızın olduğu bir
aksiyon filmi algısı yaratan Drive, son yılların en farklı işlerinden biri
olarak belleklerdeki yerini alıyor.Şiddet dolu suç temasının melankolik bir
havayla izleyiciye sunulma olayı, sanatsal bir yönetmenlik başarısıyla
birleşince ortaya oldukça klas bir iş çıkıyor.Suç ve melankolinin bu tezat
duruşu filmin asıl can alıcı tarafını oluşturuyor.Hikaye ilerledikçe isminden
gelen o yanlış algı ile hiç alakası olmayan bir kahramanlık hikayesine
dönüşüyor Drive.
Hikayenin merkezinde bulunan ve adını hiçbir zaman
öğrenemeyeceğimiz Sürücü (Ryan Gosling), filmlerdeki tehlikeli araba
sahnelerinde dublörlük yapan sessiz ve cool bir adam.Hareketlerinde hep bir
gizem saklı olan bu şahsiyet, geceleri ise soyguncuların şoförlüğünü
yapıyor.Onları soygun sırasında araba ile kapıda bekliyor.Sonrasında da
gazlayıp, müşterileri ile birlikte gecenin karanlığında gözden kayboluyor.Eğer
soyguncular 5 dakika içerisinde arabaya binmezlerse onları beklemeden yola
koyuluyor.İşten sonra ne Sürücü onları, ne de onlar Sürücü’yü tanıyor.
Sürücü’nün bu düzenli(!) hayatı, komşusu Irene (Carey
Mulligan) ve onun oğlu Benicio ile tanışmasıyla farklı bir yöne
kayıyor.Vaktinin bir bölümünü kocası hapiste olan Irene ve Benicio ile
geçirmeye başlıyor.Başlarında bir erkek olmadığı için onlara göz kulak olayı
kendine görev ediniyor.Zaman geçtikçe içten içe Irene’i sevmeye de başlıyor.Ama
hem koşullar, hem de karakteri bunu dışa vurmasını engelleyen unsurlar
oluyor.Irene’nin kocası Standard’ın hapisten çıkmasıyla tekrar kendi hayatına
dönmeye hazırlanırken işler tekrar değişiyor.Borçlu olduğu kişilerle başı
dertte olan Standard, adamımızdan yardım istiyor.Irene’in mutlu bir yaşam
sürmesini isteyen Sürücü de Standard’a yardım etmek için kolları sıvıyor.
Hem yönetmen Refn, hem de başrolü oynayan Ryan Gosling el
birliğiyle çok etkileyici bir karakter yaratmayı başarmışlar.Filmin tamamında
gizem dolu bir hüzün taşıyan Sürücü’nün ruh hali, seyircinin sürekli ona
odaklanması sağlıyor.Neden böyle bir melankolinin içinde ve neden bu işleri
yapıyor bilinmese de sorgulanmıyor da.Irene’i tanımadan önce dış dünyaya
kayıtsız,etliye sütlüye karışmayan bir insan aslında.Hayatına kimseyi sokmayan,
kendi dünyasını yaratmış biri.Ama ne zaman Irene’i tanıyor, her şey değişiyor
onun için.O kimseyi sokmadığı, kendine göre değerli hayatı bir anda
değersizleşiyor.Etrafındaki pisliğin içinde, belki de temiz kalması gereken tek
şey için siliyor hayatını,her şeyi göze alıyor.Kendini boş verip bir anda
kahramanlığa soyunuveriyor.O değersizleşiyor dediğim hayatı aslında o zaman
değer kazanıyor.Ryan Gosling’in muhteşem performansı da katmerliyor tabi ki bu
karakteri.Ufak ama etkili gülümsemeler, üstün melankolik tavırlar, şiddet
patlamaları, cool duruş...Hepsi Gosling’i deli gibi takdir etmeye yetiyor.Tüm bunların
sonucunda ortaya son zamanların en göz kamaştırıcı karakterlerinden biri
çıkıyor.
Bu filmi etkileyici kılan ve ön plana çıkaran en önemli
tarafı yönetmenlik başarısı.Yönetmen Refn’in suç temasını işlerken kullandığı
melankolik işleniş, filme bambaşka bir hava katıyor.Daha önce de yazdığım gibi
birbirinden çok farklı iki öğeyi harmanlaması ve bunda son derece başarılı
olması takdire şayan.80’leri hatırlatan enfes şarkıların sahneler arası
geçişleri, kullandığı çekim teknikleri ve neredeyse her sahneye sanatsal bir
bakış açısı getirerek yaptığı estetik dokunuşlar bu filmi saf suç temasından
çıkarıp başka bir yere oturtuyor.Özellikle asansör ve restoran sahneleri
(Sürücü’nün maske ile kapıdan içeri baktığı sahne) gerçekten harika.Aslında
filmin adının ve castının pembe yazılarla yazılması bile hem bu tezat
konu-işleniş harmanını, hem de estetik ve sanatsal hamleleri önceden haber
veriyor bence.Filmin bu denli iyi olmasındaki en büyük pay sahibi tartışmasız
Refn’dir.Kendisini bu sene yapılan Oscar Ödül Töreni’nde aday bile göstermeyen
Akademi’nin hatalı olduğunu kabul etmek gerek.
Filmin eleştirmenler tarafından yumuşak karnı olarak
gösterdikleri yer ise senaryosu.Hikaye aslında kısa film çekilecek kadar
kısa.Anlatılacak olaylar en fazla yarım saatte tamamlanabilir.Ancak Drive’ın
süresi 100 dakika.Bu da filmin ağır ilerlemesine ve bazı izleyicileri sıkmasına
neden olabiliyor.Ben filmi izlerken bu hisse hiç kapılmadım.Hikaye yavaş
ilerliyor belki ancak her sahne o kadar detaylı ve sanatsal aktarılmış ki keyif
almaktan sıkılmaya vaktiniz kalmıyor.Evet içerik olarak daha dolu bir film
olabilirdi.Daha uzun ve doyuran bir hikaye izleyebilirdik ancak burada önemli
olan film bittikten sonra hissettikleriniz olmalı.Sonunda tüyleriniz diken
diken oluyor mu ? İçinizde anlamsız bir sızı,bir burukluk kalıyor mu? Bir kez
daha izlemek istiyor musunuz? İşte bu sorulara tüm cevaplar evet.Film bu yüzden
senaryo anlamında tam puanla olmasa da sınıfı geçiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder