15 Mart 2012 Perşembe

CIDADE DE DEUS – THE COUNT OF MONTE CRISTO

Bugün yine çok beğendiğim iki filmi paylaşmaya karar verdim.Önce sizi acımasız bir suç dünyasına götüreceğim,ardından alev alev yanan bir intikam hikayesine dahil olacağız.Evet,hazırsak başlayalım.


Cidade de Deus :

Türkçe adı: Tanrıkent
Yapım: Brezilya,Fransa
Gösterime girdiği sene: 2002
Türkiye’de gösterime girdiği sene: 2003
Tür: Suç,Dram
Yönetmen: Fernando Meirelles
Senaryo: Paulo Lins (roman) , Braulio Mantovani (senaryo)
Oyuncular: Alexandre Rodrigues,Matheus Nachtergaele,Leandro Firmino
Süre: 130 dk.
IMDB puanı: 8.8/10
IMDB Top 250 sırası: 18
Metacritic puanı: 79/100
Rotten Tomatoes puanı: 90/100
Beyaz Perde puanı: 4.1/5
Divx Planet puanı: 8.1/10
Benim puanım: 8.1/10


Cidade de Deus insanı derinden etkileyen öyküsüyle sinema tarihinin en güçlü yapımlarından biri olarak karşımızda duruyor.1960’ların Brezilya’sında,Rio’nun suçla dolu gettolarının acımasız yüzünü yaşanmış ve çarpıcı bir hikayeyle gözler önüne seriyor.Tanrıkent’in hikayesiyle.

1960’lar…Rio’nun gettoları suçla kaynamakta,uyuşturucu,hırsızlık,cinayet kol gezmektedir.Bu suç çemberinin ortasında ise en masum olması gerekenler kalmıştır:Çocuklar.Ama ne yazık ki buradaki yaşam onları da birer suçlu olmaya zorlar.Geleceğin suç liderleri doğmaya başlar yavaş yavaş.

Küçük bir çocuk olan Buscape de bu gettoda yaşayanlar arasındadır.Etrafında bunca pislik dönerken masum ve dürüst kalmaya çalışır.Yaşıtları,ağabeyleri ve dostları sürekli suç peşinde koşarken,o da onlarla birlikte oradan oraya sürüklenir.Yanı başında olan tüm olaylara tanık olmak zorunda kalır ancak bunca şeye rağmen temizliğini korumayı başarır.İstediği tek bir şey vardır:Günün birinde fotoğrafçı olabilmek.



Hikayenin geçtiği bu gettolarda suç işlemek son derece doğal ve sıradan bir olay.İnsanın kanını donduran cinsten cinayetler o kadar olağan ki.Adeta su içmek gibi.Herkes tereddüt dahi etmeden güpegündüz birbirini vurabiliyor.Bu oradaki yaşamın bir parçası,herkese sirayet ediyor.

Buralarda suç güç demek.Çocuklar da doğduklarından itibaren bu yönde yetişiyorlar.Ayakta kalabilmek ve güçlü olmak için kolayca suça yöneliyorlar,başka çareleri yok.Dış dünyadan izole edilmiş bu ortamda kendi suç krallıklarını kurup hükümdar gibi başa geçiyorlar.Öyle düzenli işleyen bir sistem kurulmuş ki,pisliğin çarkları sorunsuz şekilde dönebiliyor.Su testisinin su yolunda kırılacağı,geleceği olmayan hayatlar yaratılıyor.

Buscape çok istediği fotoğraf makinesine kavuşunca mutlu oluyor.Ancak çok şanssız zira onunla çekebileceği hiç bir güzellik yok etrafında.Ne kadar düzensiz ve yanlış şey varsa onları objektifine konuk ediyor mecburen.Zaman zaman bu suça eğimli yaradılışların sevip aşık olabileceklerine,dostlarını kardeş gibi görebileceklerine şahit olsa da ona hiçbir zaman yetmiyor.


Cidade de Deus çok etkileyici ve içe işleyen bir hikaye sunuyor bizlere.Hayatın ve sokakların gerçek acımasızlığını,yoksulluğun ve sefaletin kaçınılmaz suç dayatmasını gözler önüne seriyor.Başarılı kurgusu ve işlenişiyle çok çarpıcı bir yapıt oluveriyor.Duyguları alt üst edici,bir çok şeyi sorgulatan filmlerden.İzlenilmesi şart.


The Count of Monte Cristo :

Türkçe adı: Monte Cristo Kontu
Yapım: İngiltere,ABD,İrlanda
Gösterime girdiği sene: 2002
Türkiye’de gösterime girdiği sene: 2002
Tür: Macera,Dram,Romantik
Yönetmen: Kevin Reynolds
Senaryo: Alexandre Dumas (roman) , Jay Wolpert (senaryo)
Oyuncular: Jim Caviezel,Guy Pearce,Dagmara Dominczyk,Richard Harris
Süre: 131 dk.
IMDB puanı: 7.6/10
IMDB Top 250 sırası: Yok
Metacritic puanı: 61/100
Rotten Tomatoes puanı: 73/100
Beyaz Perde puanı: 3.9/5
Divx Planet puanı: 7.9/10
Benim puanım: 7.8/10


Alexandre Dumas’ın aynı adlı kitabından sinemaya uyarlanan The Count of Monte Cristo, hararetli bir intikam hikayesini anlatmakta.İftiraya uğrayarak uzun yıllar hapishanede kalan bir denizcinin,sabırla beklediği intikamını yavaş yavaş almasını zevkle izliyoruz. İlk gösterime girdiği zamanlarda eleştiri oklarına hedef olmuş olsa da seyrederken çok keyif aldığım yapımlar arasındadır.

Bir denizci olan Edmond Dantes (Jim Caviezel) ve soylu can dostu Fernand Montego (Guy Pearce) kaptanlarının hastalandığı bir Akdeniz seferinde acil olarak karaya çıkmak zorunda kalırlar.Ancak ayak bastıkları yer o zamanlar Napolyon’un sürgünde olduğu Elbe Adası’dır.Napolyon’un askerleri tarafından yakalanan ikili, masum oldukları anlaşılınca serbest bırakılırlar.

Hasta kaptan adada tedavi altına alınır ancak kurtarılamaz.Edmond ve Fernand adayı terk etmeye hazırlanırken Napolyon,Dantes’i yanına çağırtır.Ona askerlerinden birinin Paris’teki sevgilisine yazdığı bir mektup verir ve onu sahibine ulaştırmasını ister.Edmond,o zamanlar sürgündeki Napolyon’dan herhangi bir haberi Fransa’ya sokmanın vatan hainliği sayılacağını bildiğinden mektubu almakta tereddüt eder ancak ikna olur.Fernand ise bu alışveriş ve konuşmaya şahit olmuştur.Gece Edmond uyurken mektubu açıp okur.



Daha sonra iki arkadaş Paris’e dönerler.Edmond geminin yeni kaptanı olmuştur.Hem bu haberin sevinci hem de içinde büyüttüğü özlemle nişanlısı Mercedes’e (Dagmara Dominczyk) koşar.Artık evlenmek için önlerinde bir engel kalmamıştır.Her şey harika gitmektedir.Ancak Fernand’ın başka planları vardır.Mercedes’i her zaman elde etmek isteyen ve Edmond’u kıskanan Fernand,can dostuna kazık atacak fırsatı ele geçirmiştir.Savcıya mektubu vererek Edmond’u Napolyon ajanı olarak gösterir.Edmond ne olduğunu dahi anlayamadan uzun süre kalacağı bir ada hapishanesinde bulur kendini.O günden sonra orada kaldığı yıllar boyunca tek bir şeyi düşünür:Hayatını karartanlardan intikam alacaktır.

Filme iyi yanlarından başlayalım.Bir kere hikaye sürükleyici.Alexandre Dumas öyle güzel bir roman yazmış ki bundan çok kötü bir iş çıkarmanız olanaksız.Film de bu vasıflara paralel olarak son derece hızlı ve tempolu başlıyor,hemen sarıveriyor sizi.Özellikle başlarda su gibi akıp gidiyor.Hikaye şekillendikçe bir Edmond Dantes fanatiği olup çıkıyor,onu sanki akrabanızmış gibi sahipleniyorsunuz.Yapılan ihanet karşısında hırslanırken,intikamını her aldığı sahnede keyifleniyorsunuz.Sürükleyicilik açısından laf yok.

Olumsuz yönlere değinelim biraz da.Yönetmen filmde sade ve abartısız bir işleniş tercih etmiş.Dumas’ın hikayesi beyaz perdede devleşebilecek bir potansiyele sahipken bu güç yeterince kullanılamamış.Sadece kendi parıltısıyla yetinilmiş gibi duruyor.Çok daha bilindik bir yönetmenin elinde(Fincher ilk tercihim),daha yüksek bütçe ile allanıp pullanarak projelendirilseydi bir başyapıt olabilirdi.

Yönetmen Kevin Reynolds karakterleri de yeterince derinleştirememiş.Daha çok hikayeye odaklanarak çalıştığı belli oluyor.Bu potansiyeldeki bir roman sinemaya aktarılırken ilk dikkat edilmesi gereken öğenin karakter derinliği olduğu unutulmuş gibi.Film 3 saat olsaydı da karakterler daha detaylandırılsaydı diyorum ben.İnce elenip sık dokunan sahnelerle birlikte çok ihtişamlı dururdu perdede.


Filmi bahsettiğim yönlerden eleştirsem de temposu ve sürükleyiciliği bu defoları kesinlikle kapatıyor.Benim üzüldüğüm nokta çok sevdiğim bu yapımın gerçek potansiyelinin kullanılamamış olması.

Bu filmle ilgili yazmışken Ezel dizisine değinmezsem olmaz.Ülkemizde iki sezon gösterilip bir efsane olan yapım,Monte Cristo Kontu’nun hikayesini neredeyse birebir olarak kullanmıştı.Dizi bu öykü çekiciliğiyle aldı yürüdü zaten.

Sonuç olarak dar bütçe ve düz yönetmen kurbanı olmasına rağmen başarılı bir film The Count of Monte Cristo.Defalarca izlesem de aynı heyecanı ve keyfi aldığım bir kaliteye sahip kendisi.Gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.

3 yorum:

  1. Uyarlamalar her daim korkutmuştur beni ama yine de bunu göze alıp The Count of Monte Cristo izlemeyi düşünüyorum çoçukken kitabını okuduğumda baya bir beğenmiştim
    Cidade de Deus harika bir filmdi aldığı puanı da sıralamayı da baştan sona hak ediyor .Ayrıca şöyle bir tespit yapmalıyım Slumdog Millionaire bu filme çok benziyordu , onun da oscar aldığını düşünürsek halkın içini yansıtan sıcacık filmler her daim kalplerdeki önceliğini koruyamaya devam ediyor ,edecek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uyarlama zor bir olay.Vezir de edilebiliyor rezil de.İnce elenip sık dokunması şart.The Count of Monte Cristo'yu başarılı olarak sayabiliriz.Zevkle izleyeceğin garanti.

      Cidade de Deus hakettiğinin karşılığını almış zaten senin de dediğin gibi.Çocukların bile şu dünyada ne kadar kolay bozulabileceğini,kan donduran derecede acımasız olabileceklerini daha iyi anlatabilen bir film daha yok.

      Sil
  2. Tek Geçerim tanrıkenti..

    YanıtlaSil