31 Aralık 2011 Cumartesi

2011’E VEDA EDERKEN

2012’ye girmeye saatler kaldı ve biz koskoca bir yılı daha deviriyoruz.Hayatımızdan bir sene daha kayıp gidiyor.Yeni heyecanlar ve beklentiler içersinde olacağımız 2012’ye ulaşmak için saatleri sayıyoruz.


Ülkemiz için çok talihsiz ve keyifsiz bir seneyi geride bırakmaktayız.Terör saldırıları,Van Depremi,şike operasyonu ve daha bir çok olay bizi bu seneden soğuttu.Ne tat aldık,ne tuz yaşadıklarımızdan.Tabi ki özel hayatlarımızda güzel şeyler olmuştur ancak ortak yaşadığımız bunca tatsız olay bizi etkilemedi dersek yalan söylemiş oluruz.Ben kendi adıma bu kötü senenin bir an önce bitmesini ve yerine çok daha güzelinin gelmesini istemekteyim.


2011’e veda ederken paylaştığım bu yazımda herkese güzel temenniler iletmek istiyorum.Hepimize yeni yılda sağlık,mutluluk,huzur,sevgi ve iyi kazançlar diliyorum.İnşallah her şey dilediğimiz gibi olur,düşlediğimiz her şey gerçekleşir.10’dan geri sayıma sadece saatler kala bu şahane gecede bol bol eğlenin,tüm dertlerinizi unutun.Yarın yeni yıla huzurlu ve mutlu uyanın.

Yeni senede,yine burada yazılarımla görüşmek dileğiyle herkese iyi seneler:)

28 Aralık 2011 Çarşamba

2012’NİN BEKLENEN FİLMLERİ

Sinema açısından muhteşem geçen 2010 senesinin ardından 2011 yılı beni fazla tatmin etmedi açıkçası.2010’daki kadar akılda kalıcı filmle tanışamadık ancak 2012 yılının şimdiden hareketli geçeceği belli oluyor.Bir çok önemli yapım yeni yılda gösterime girmeye hazırlanırken beni de 2012 için heyecanlandırıyor.Bu nedenle bugünkü yazımda yeni yılın en çok dikkat çekecek filmlerini yazmaya karar verdim.Gün geçtikçe bugün bahsedeceğim eserlere yenileri de eklenecektir,bundan emin olabiliriz.Hollywood yeni sene için gümbür gümbür gelirken biz de şuan elimizde neler var bir bakalım.




The Expendables 2 : Eski ve yeni aksiyon filmi yıldızlarını bir araya toplayarak inanılmaz sükse yapan yapımın devam filmi 2012’de gösterime giriyor.Geçtiğimiz yıl oyuncu kadrosuna bakarak sinemaya koşturduğumuz filmin devamı olan The Expendables 2,bu kadroyu genişleterek beklentileri daha da yukarı çekmekte.İyice yıldızlar karmasına dönen yapımın oyuncuları arasında filmin yapımcılığını ve senaristliğini üstlenen Sylvester Stallone’nin yanı sıra Jason Statham,Dolph Lundgren,Jet Li,Chuck Norris,Bruce Willis,Jean-Claude Van Damme ve Arnold Schwarzenegger yer alıyor.Ben özellikle Chuck Norris’i çok merak etmekteyim.Yine aksiyona bol bol doyacağımız bu iddialı filmin Ağustos 2012’de gösterime girmesi planlanıyor.Merakla bekliyoruz.















The Dark Knight Rises : Christopher Nolan’ın tekrar dirilttiği Batman efsanesinin maalesef sonuna geliyoruz.Batman Begins ile başlayıp tarihin en iyi yapımlarından  biri olan The Dark Knight ile devam eden seri,üçüncü film olan The Dark Knight Rises’ın gelişiyle sona erecek. Önceki filmlerden tanıdığımız Christian Bale,Michael Caine,Gary Oldman ve Morgan Freeman’ın yer aldığı oyuncu kadrosuna yeni yıldızlar eklenmiş durumda.Tom Hardy baş düşman Bane’i canlandırırken,Anne Hathaway seksi Catwoman olarak karşımıza çıkıyor.Nolan’ın Inception’da beraber çalıştığı ikili Joseph Gordon-Levitt ile Marion Cotillard da bu final bölümünde kadroda yer alıyor.Levitt John Blake,Oscar’lı Cotillard ise Bruce Wayne’in sevgilisi Miranda Tate rolünü kapmış durumda.Yapılan araştırmalar sonucu şu ana kadar en çok beklenilen film unvanını eline geçiren yapım 27 Temmuz 2012’de gösterime girecek.Önümüzdeki yılın tartışmasız en bomba filmi.











The Hobbit : An Unexpected Journey : Önümüzdeki seneyi sallayacak bir başka yapım daha.Tarihin en başarılı kitabı Yüzüklerin Efendisi’nin yazarı J.R.R. Tolkien’ın diğer bir eseri olan The Hobbit,ilk bölümüyle beyaz perdeye merhaba diyor.Film ilk duyurulduğundan beri heyecanımız katlanarak artmıştı.Geçtiğimiz günlerde yayınlanan fragmanla bu heyecanımız artık doruk noktaya ulaşmış durumda.Yapım,Frodo Baggins’in amcası Bilbo Baggins’in güç yüzüğünü nasıl ele geçirdiğini bizlere aktaracak.Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde  rol alan Elijah Wood,Ian McKellen,Cate Blanchett,Hugo Weaving ve Orlando Bloom gibi isimler bu yapımda da yer alıyor.Başroldeki Frodo’nun amcası Bilbo rolünü ise Martin Freeman oynuyor.Filmin yönetmen koltuğunda Yüzüklerin Efendisi’nde olduğu gibi yine Peter Jackson var.Bir efsaneyi daha beyaz perdede izleme şansı bulacağımız yapım 2012’nin sonunda,aralık ayında gösterime girecek.Önümüzde daha çok zaman olmasına rağmen sanki yarın gelecekmiş gibi heyecanlanmaktayım.











Prometheus : Uzun süredir adam gibi bilim kurgu izleyemeyen bünyelere ilaç gibi gelecek Prometheus.En azından benim ilk izlenimim öyle oldu filmin fragmanını görünce.Yönetmen koltuğundaki usta isim Ridley Scott,”Kingdom of Heaven” ve “Body of Lies” gibi filmlerin ardından yeniden özüne dönmüş anlaşılan.”Alien” ve “Blade Runner” gibi iki kült bilim kurgu eserini bize sunmuş olan Scott,bu sefer de hedefi tam on ikiden vuracak gibi.Filmin hikayesi de merak uyandıran cinsten.Bir grup gezgin,Dünya’da insanlığın başlangıcına dair ipuçları bulur ve bu ipuçları onları tüm insanlık için savaşmalarını gerektirecek karanlık bir maceranın içine çeker.Charlize Theron,Noomi Rapace,Guy Pearce ve Patrick Wilson gibi hem farklı hem de ilginç bir oyuncu kadrosuyla gelen film,2012 yazında gösterime girecek.Şimdiden heyecan ve merak içinde beklemekteyim Prometheus’u.












The Hangover Part III : Son yılların en komik serisi The Hangover, yeni yılda üçüncü ve son filmiyle karşımızda olacak.Harika senaryo ve kurgusuyla bizleri gülmekten kırıp geçiren serinin bu son halkası,ilk iki filmden çok daha farklı bir senaryoya sahip olacakmış.Zach Galifianakis’in canlandırdığı Alan karakterinin akıl hastanesine düşmesini ve diğerlerinin onu kurtarmaya çalışmasını konu alacak yapımın,Alan ağırlıklı ilerleyeceği gelen bilgiler arasında.Filmin oyuncularından Bradley Cooper’ın yaptığı açıklamaya göre çekimler Eylül 2012’de başlayacakmış.Muhteşem bir eserin yine bizi beklediğinden eminim.Kesinlikle kaçmaz.












Ayrıca Türkiye’de 13 Ocak’ta gösterime girecek “The Girl With The Dragon Tattoo” ile ilgili Ekim ayındaki yazımı buradan okuyabilirsiniz.Onu da çok bekledik.Oscar’ın en iddialı adaylarından.


2012 filmleri şu anda bile şahane gözüküyor.İnşallah sayılı gün çabuk geçer de onlara bir an önce kavuşuruz.

26 Aralık 2011 Pazartesi

SİNEMADA İZLEDİĞİM FİLMLER - ARALIK 2011

Aralık ayının gelmesiyle sinema filmleri bu yıl son kez arz-ı endam ettiler.Geçen aya göre daha hareketli bir vizyon zamanı geçirdiğimizi söyleyebilirim.Özellikle ayın sonlarına doğru aksiyona doyduk.2011 için güzel bir kapanış oldu diyebiliriz.Bu ay da geçen ay olduğu gibi 4 film izleyebildim.Kendini iyice hissettiren soğuk kış günlerinde en mantıklı şeyi yaparak gittiğim sinemalarda neleri izlemişim sizinle hemen paylaşayım.



The Ides of March – Zirveye Giden Yol : George Clooney’nin yazıp,yönetip,oynadığı bir politik gerilim filmi.Türk televizyonlarında en çok reklamı yapılan yabancı film olma olasılığı yüksek.Yapım,Amerikan Başkanı olmak için seçim öncesi yapılan kampanyalardaki çarpıklığı ve kirli işleri konu almakta.Başkan adaylarından Vali Mike Morris’in (George Clooney) kampanyasını yöneten ekipteki genç ve önemli çalışanlarından biri olan Stephen Meyers (Ryan Gosling),işler ilerledikçe sistemin pis ve şantaja dayalı karanlık gerçeğiyle yüzleşiyor ve kendi de bu çamura batıyor.Zirveye giden yolun o acımasızlığını bize aktarmaya çalışan yapım ne çok iyi,ne de çok kötü.Ortalama bir film diyebiliriz.Yapımda en çok dikkat çeken şey Ryan Gosling’in başroldeki sağlam performansı.4 dalda Golden Globe adaylığı bulunan filmin Oscar’a da aday olması bekleniyor.Afişinin çok başarılı olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.










Sherlock Holmes : A Game of Shadows – Sherlock Holmes : Gölge Oyunları : Aksiyona doyduğumuz eğlenceli bir film Sherlock Holmes : A Game of Shadows.İlk filmin 90 milyon dolara mal olup 500 milyon dolar hasılat yapmasının ardından ikinci film için hemen hazırlıklar yapıldı ve film vizyona harika bir şekilde girdi.Bu tarz filmlerin artık ustası olmuş yönetmen Guy Ritchie döktürdükçe döktürmüş yine.Sherlock Holmes ve dostu Dr. Watson bu kez İngiltere’deki bombalama olaylarının arkasındaki Profesör Moriarty’nin peşine düşüyor ve olaylar gelişiyor. İlk filmdeki kadrosunu koruyan yapım,aksiyon ve eğlencenin tavan yaptığı bir şova dönüşmüş.Robert Downey Jr.,Jude Law ve az gözükmesine rağmen bize yeten Rachel McAdams’ın yanına kötü adam Moriarty rolüyle Jared Harris de eklenmiş bu filmde.Sinemada izleme fırsatı bulamasanız da DvD’sini almanızı şiddetle tavsiye ederim.











Mission Impossible : Ghost Protocol –Görevimiz Tehlike 4 : Bu ay izlerken en çok zevk aldığım filmdi.Kasım ayının başında blogumda yazdığım tanıtım yazısını buradan okuyabilceğiniz yapımı beklemeye gerçekten değmiş.Kendini özleten ajan Ethan Hunt ve ekibi bu filmde,Kremlin Sarayı’nın bombalanmasının üstlerine yıkılmasıyla birlikte kendilerini temize çıkarıp dünyaya yapılacak nükleer saldırıları durdurmak için çabalıyorlar.Yönetmen koltuğuna oturan Brad Bird’ün gelmesiyle yepyeni,esprili bir hava yakaladığı belli olan film hakikaten aksiyona ve eğlenceye doyuruyor.133 dakikanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile.Beklentilerimin çok daha üstünde bulduğum yapım,serinin bence en iyisi olmuş gibi duruyor şu an.Yaşlanmayan efsane Tom Cruise ve güzelliğiyle büyüleyen Paula Patton’a,Jeremy Renner,Simon Pegg ve çok çok az da olsa Josh Holloway eşlik ediyor.Kötü adam rolünde ise İsveç yapımı Millenium serisinin başrol oyuncusu Michael Nyqvist bulunuyor.Kaçırmadan,bir an önce sinemada izlenilmesi gereken ayın filmi.









Dedemin İnsanları : “Babam ve Oğlum” ile “Issız Adam”ın yönetmeni Çağan Irmak’ın son filmi.Yeni nesil Türk sinemasının öncülerinden olan Irmak,bu filmde yine izleyiciyi duygusal bir hikayeyle baş başa bırakmaya çalışmış.Dedesi bir Girit göçmeni olan Ozan,ailesiyle birlikte Ege’de küçük bir sahil kasabasında yaşamaktadır.Türk aileler nedeniyle yaşadıkları çevrede yabancı olarak görülen,zaman zaman dışlanan,bu nedenle zor günler geçiren Ozan ve dedesinin yaşadıkları değişik bir dille anlatılmaya çalışılmış.Yapım,dede-torun ilişkisindeki o gerçekçiliği ve sevgiyi çok iyi vermiş olsa da filmin genelinde o eski Çağan Irmak eserlerindeki havayı alamadım.Yine de hiç sıkmayan,diyaloglarıyla gülümseten sevimli bir yapım olmuş Dedemin İnsanları.Çetin Tekindor,Hümeyra,Yiğit Özşener,Zafer Algöz ve Gökçe Bahadır gibi sağlam oyuncuları kadrosunda bulunduran filmde küçük Ozan’ı Durukan Çelikkaya canlandırıyor.Dede Mehmet Bey rolündeki Çetin Tekindor harika performansıyla filmi adeta alıp yürütüyor.Bir Babam ve Oğlum beklemeden izlerseniz tebessüm içinde ayrılıyorsunuz filmden.


Bu ayı ve seneyi de böyle bitirdik işte.Yeni yılda yeni filmlerde tekrardan görüşmek dileğiyle.

22 Aralık 2011 Perşembe

STARCRAFT 2 : WINGS OF LIBERTY


Üç bölümlük “Starcraft Destanı” adlı yazı dizimin ardından tekrar sizlerle birlikteyim.Blizzard’ın 3 oyun olarak çıkaracağı Starcraft 2’nin ilki olan Wings of Liberty hakkında bir yazı yazmayı düşündüğümü daha önce söylemiştim.Yazımı tamamladım ve şimdi sizlerle paylaşma vakti geldi.Starcraft 2 : Wings of Liberty’de Terran senaryosunu oynuyor ve hikayenin gelişimine sadece onların gözünden bakıyorduk.İşte bu çerçevede Broodwar’dan sonra neler olmuş,Terranlar neler yapmış hep beraber bir göz atalım.

Not:Bu yazıya başlamadan önce sizlere tavsiyem,aşağıdaki videoda bulunan soundtrack şarkısıyla beraber yazıyı okumanızdır.Çok daha etkili olduğunu söyleyebilirim.




WINGS OF LIBERTY OYUN İÇİ HİKAYE :


Broodwar’un üzerinden 4 sene geçmiştir.Jim Raynor son savaşta alınan başarısızlıktan sonra kendi akıncılarıyla Mar Sara’ya çekilmiş,günlerini “Joeyray’in Barı” adı verilen barda geçirmektedir.Kerrigan’ın Zerglerce ele geçirilmesinden hala kendini sorumlu tutan Raynor,teselliyi içkide aramaktadır.Ancak her şeyi bırakmamıştır.”Raynor’ın Akıncıları” adı verilen güçleri ve Hyperion’un ikinci kaptanı Matt Horner’la beraber galaksinin her yerinde Mengsk ile çatışmalara girmektedir.Terran Dominion imparatoru Mengsk,basını kullanarak halkı Raynor’a karşı doldurmaya başlamıştır.Onun bir isyancı olduğunu,terörist saldırılarla Dominion’a zarar verdiğini söylemektedir.Böyle bir ortamda Raynor,Dominion güçleriyle çarpışarak halkı bilinçlendirmeye ve onları kendilerini kullanmaktan başka bir şey istemeyen Mengsk’e karşı ayaklandırmaya çalışmaktadır.


Joeyray’in Barı’nda oturduğu bir gün,Konfederasyon ordusundan tanıdığı eski dostu Tychus Findlay kendisini bulur.Findlay tam bir suç makinesidir.Sektörde giymediği hüküm neredeyse kalmamıştır.Raynor Findlay’e hapisten nasıl çıktığını sorduğunda Findlay ona,Moebius Foundation isimli bir örgütün kendisini bir anlaşma karşılığı hapisten kaçırdığını anlatır.Anlaşmaya göre Findlay,Arcturus Mengsk’in de peşinde olduğu Xel’Naga kalıntılarını ele geçirerek Moebius Foundation’a teslim edecektir.Ayrıca Moebius kalıntılar için para ödeyecektir.Findlay bu iş için Raynor’dan yardım ister.Böyle güçlü kalıntıları Mengsk’in eline bırakmak istemeyen Raynor teklifi kabul eder ve ikili eski günlerdeki gibi bir takım oluşturarak kalıntıların peşine düşerler.Kalıntıları yavaş yavaş Mengsk’in elinden almaya başlayan Raynor ve arkadaşları bambaşka bir tehlikeyle karşılaşır.Zerg güçleri Mar Sara’yı sarmış ve gezegeni işgal etmişlerdir.Raynor ve Findlay Hyperion ile birlikte Mar Sara’daki istiladan zor da olsa kaçarak kurtulur.Zergler’in neden Mar Sara’ya saldırdığını anlamaya çalışan akıncılar aslında saldırının bu gezegenle sınırlı kalmadığını,işgalin tüm sektörde yayıldığını ve bunun arkasında Kerrrigan’ın olduğunu acı da olsa öğrenirler.


Bu şoku üstlerinden attıktan sonra sektörde dolaşırlarken Agria gezegeninden bir sinyal alırlar.Ariel Hanson isimli bir kadın doktor kolonilerinin Zergler tarafından saldırıya uğradığını ve gezegeni terk ekmek için yardım gerektiğini iletir.Raynor,doktor ve kolonisine yardım ederek onları kurtarır.Dr. Hanson bu olaydan sonra Hyperion’da kalıp geminin laboratuarını düzenleyerek burada çalışmalara başlar.


Hyperion seyrine devam ederken Gabriel Tosh isimli bir adam Raynor’la kontak kurar.Tosh eski bir Dominion Ghost’u ve galaksinin en iyi suikastçilerinden biridir.Raynor’a,Mengsk’in kendisinin de düşmanı olduğunu ve Dominion’a karşı savaşmak istediğini söyleyerek Redstone III gezegeninde bulunan “Terrazine” isimli gazı ele geçirmek için ondan yardım ister.Terrazine minerallerinden çıkan ve beyin dalgalarıyla aynı frekansı yayarak insanlar üzerinde psişik güçler üretmede etkili olan bu gazı ele geçirme konusunda ikna olan Raynor, Tosh’a yardım eder.Tosh,Terrazine gazına sahip olmalarından sonra Raynor’un saflarına katılarak Hyperion’da kalmaya başlar.Akıncılar,üzerinde Terrazine mineralleri bulunan yeni bir gezegeni keşfederler.Bel’shir adı verilen bu gezegende,Terrazine minerallerinin Xel’Naga’dan bir hediye olduğunu düşünen ve Tal’darim olarak anılan Protoss klanıyla karşılaşırlar.Gaz için yapılan savaş sonunda Tal’darim’i yenilgiye uğratarak gezegeni terk ederler.Daha sonra kimliği belirsiz bir kişi Horner’la temas kurup Terrazine’in içindeki organik bileşenlerin beyin kimyasına etki ederek uyuşturucu görevi gördüğünü ve Ghost özelliklerini arttırdığını bildirir.Kimliği belirsiz bu kişiye göre Tosh,bu gazı Ghost’ları “Spectre” adı verilen güçlü savaşçılara çevirmek için kullanmayı planlamaktadır.


Dr.Hanson’un kolonisine yeni bir dünya arayan Raynor, Haven adlı gezegeni Protosslar’dan temizleyerek burayı koloninin evi yapar.Halkının Haven’a yerleşmesinden sonra Dr. Hanson,Raynor’la yaptığı veda konuşmasının ardından onu dudaklarından öperek yeni yurduna gitmek üzere Hyperion’dan ayrılır.


İkinci kaptan Horner sektörde yaptığı araştırmaların sonucunda Dominion askerlerinin bir zamanlar Konfederasyon baş gezegeni olan Tarsonis’te bazı eski teknolojileri araştırdığını öğrenir.Yapılan kazılar sonuncu bulunan bu teknolojik araçlar trenlerle taşınmaktadır.Dominion’u sabote edip bu teknolojileri ele geçirmeye karar veren Raynor ve Findlay trenlere saldırıp onları yağmalar.Bu yağma sonucu trenlerin birinden “adjutant” adı verilen bir droid ele geçirirler.Bu droidin çok eski olduğu ve hafıza kayıtlarının Mengsk’in Tarsonis’te meydana getirdiği trajedinin yıllarından kaldığı ortaya çıkar.Hafıza kayıtları şifrelenmiş olduğundan onlara ulaşamazlar.Bu şifreleri kırmak için Orlan adında bir adamla anlaşırlar.Ancak daha sonra,Horner’la geçmişi olan Mira Han adında bir kadın onlarla temas kurarak Orlan’ın gizlice Dominion’la anlaştığını söyler.Mira Han ile iş birliği yapan Raynor,Orlan’ı yenerek teslim olmasını sağlar.Ele geçirilen Orlan Adjutant’ın kayıtlarının şifresini çözer.Deşifre edilmiş kayıtlar,Mengsk’in Tarsonis’e Psi Emitter’leri koyarak milyonlarca insanın ölümüne yol açtığını belgeler.Böylece tüm dünyaya yalan söyleyen Mengsk’in sahtekarlığını ortaya çıkaran kesin bir kanıt elde etmiş olurlar.


Mengsk’in asıl yüzünü ortaya çıkaran bu kanıtı dünyaya duyurmak için planlar yapmaya başlayan Raynor,Dominion’un yeni savaş silahı olan “Odin”i kaçırmaya karar verir.Amaçları,Odin’in yüksek savaş gücü ve dayanıklılığını kullanarak Dominion baş şehri Korhal’daki televizyon kanalı yayınlarını ele geçirmektir.Böylece droidin kaydını televizyon yayını aracılığıyla tüm dünyaya aktarabileceklerdir.Bu nedenle Odin’in bulunduğu Valhalla gezegenindeki savaş üssüne saldırırlar.Tychus’un başarılı yönetimiyle Odin’i ele geçirip kaçmayı başarırlar.Kaçarlarken üssün dış dünyayla bağlantısını keserek Odin’in kaçırıldığının anlaşılmasını engellerler.Hyperion’a çıktıklarında Horner Raynor’a,Findlay'in zırhını taradığını ve bu zırhın onun ölümcül organlarını uzaktan kumandayla kontrol eden bir mekanizmaya sahip olduğunu söyler.Böylece Tychus Findlay'in kendi hapishanesini üstünde taşıdığı ortaya çıkar.




Odin’le birlikte Korhal’a ilerleyen Raynor ve arkadaşları,televizyon yayınlarını ele geçirmek için ustaca bir plan yapar.Odin’in kaçırıldığından habersiz olan Mengsk,yeni savaş silahını tanıtmak amacıyla Korhal’da bir tören düzenlemiştir.Findlay'i Odin’in içine yerleştiren Raynor,kimsenin haberi olmadan tören alanına sızmayı başarır.Tören sırasından aniden etrafa saldıran Odin’in yarattığı kargaşadan yararlanan Raynor,askerleriyle yayın kulelerine saldırarak buraları ele geçirir ve Adjutant’ın kaydını tüm dünyaya yayar.Tarsonis ve imparatorları Mengsk hakkındaki gerçekleri öğrenen Terran halkı ayaklanıp isyanlar başlatır.Mengsk’in uzun süredir Raynor’a karşı kullandığı basın gücü şimdi tam olarak kendisini hedef almıştır.


Raynor bir yandan Dominion ve diğer ırklarla savaşırken,diğer yandan Xel’Naga kalıntılarını toplamaya devam eder.Bu kalıntılar için Raynor’a para ödeyenin Moebius Foundation olduğunu öğrenen Zergler,örgütün araştırma laboratuarının bulunduğu Tyrador VIII’a saldırır.Xel’Naga’dan çekindiği için kalıntıların peşine düşen Kerrigan bu saldırının başındadır.Raynor ve adamları yapılan savaş sonucu araştırma laboratuarının yöneticisi Dr.Narud’u kurtarmayı başarırlar.


Hyperion’da akıncılarla birlikte Mengsk’e karşı savaşmaya devam eden Gabriel Tosh,Raynor’dan New Folsom adı verilen bir hapishane-gezegendeki suçluları kaçırmasında kendisine yardım etmesini ister.Kaçıracakları suçlulara Terrazine gazından verip onları güçlü bir şekilde saflarına katarak Mengsk’e karşı kullanabileceklerinden bahseder.Bu sırada dişi bir Dominion Ghost’u olan Nova,Raynor’la temasa geçer.Ondan Tosh’a yardım etmemesini isteyerek binlerce suçlunun galaksiye salınmasının çok kötü sonuçlar doğuracağını söyler.Raynor buradaki karışıklığı çözmeyi başarır.(Oyun burada bir seçim yapılmasını ister.Eğer Tosh’a yardım edilirse suçlular kaçırılır ve Tosh’un Spectre’leri Raynor’un saflarına katılır.Eğer Nova’ya yardım edilirse Tosh yenilgiye uğratılır ve Nova tarafından öldürülür.)




Raynor’ın Hyperion koridorlarında yalnız başına dolaştığı bir anda karanlığın içinden aniden Zeratul belirir.Yaralanmış ve yorgun düşmüş görünen Zeratul,tüm evrenin kaderinin Kerrigan’a bağlı olduğunu ve onun kurtarılması gerektiğini söyleyerek Raynor’a bir Ihan Kristali verir.Bu kristalde Zeratul’un başından geçen anılar yer alır.Zeratul Raynor’dan kristali incelemesini ve anılarını paylaşmasını isteyerek geldiği gibi karanlıkta kaybolur.Raynor eski dostunu gördüğüne sevinme şansı bile bulamamıştır.Ihan Kristali’ndeki anıları izlemeye başlar.


Kristaldeki anılarında Zeratul,yıkıntılarla dolu büyük bir mağaranın içinde dolaşırken Xel’Naga’ya ait olduğunu düşündüğü kehanet parçalarını arar.Bu arayış sırasında Kerrigan ile karşılaşır.Kerrigan Zeratul’a Xel’Naga’nın dönmek üzere olduğunu söyler.İkili kısa süren bir kavgaya girişir.Daha sonra Kerrigan,Xel’Naga kehanetinin parçalarını bulma amacıyla ortadan kaybolur.Zeratul da parçaları ondan önce bulmak için arayışına hız verir.Kendisine bu yolda engel olmak isteyen Zergler’i ortadan kaldırarak parçaları Kerrigan’dan daha evvel toplar.Ancak Kerrigan ve Zerg ordusu Zeratul ile yeniden karşılaşır.Yüksek sayıdaki Zerg sürüsüne karşı tek başına kalan Zeratul’un imdadına High Templar Karass adındaki Protoss yetişir.Onun kehanet parçalarıyla kaçabilmesi için kendini feda eder.Zeratul,Karass’ın ruhuna dualar okuyarak Zergler’in elinden kehanet ile birlikte kaçar.


Zeratul şifrelenmiş kehaneti tek başına çözmeyi başaramaz.Parçaları deşifre edebilecek tek güç olan “Zhakul Koruyucuları”nı bulmak için Zhakul gezegenine gider.Ancak burada bir sürprizle karşılaşır.Daha önce Samir Duran’ın laboratuarında gördüğü yaratıklara benzeyen Zerg-Protoss melezi bir ırk Koruyucular’ı tutsak etmiştir.Yapılan savaş sonunda onları melez ırktan kurtaran Zeratul kehanetleri çözdürür.Parçalar “Great Hungerer” denen bir güçten bahsetmektedir.Bahsi geçen gücün Zerg Overmind’ı olabileceğini düşünen Zeratul,araştırma yapmak için Overmind’ın yok edildiği eski Protoss anavatanı Aiur’a gider.

 


Overmind’ı araştırmaya başlayan Zeratul,burada Protosslar’ı kurtarmak için kendini feda edip ölen Tassadar’ı karşısında görünce şok olur.Tassadar ona aslında ölümü hiç tatmadığını söyler.Overmind’ın bir neden için savaştığını ancak özgür iradesi olmadığını ve kimliğini bilmedikleri bir şeyin onu Protosslar’ı yok etmekle görevlendirdiğini anlatır.Overmind tüm bu emirlerden kurtulmanın ve özgürlüğe ulaşmanın bir yolunu bulmuştur;o da Zergler’i bu zincirlerden serbest bırakması için yarattığı Kerrigan’dır.Tassadar tüm ırkların geleceğinin Kerrigan’ın yaşamasına bağlı olduğundan bahseder.


Zeratul daha sonra Overmind’ın zihnine bağlanarak gelecekte neler olacağını izlemeye başlar.Gördüğü gelecekte Kerrigan ölmüş ve Terranlar tüm evrenden silinmiştir.”Dark Voice” (“Fallen One” olarak da anılan) adı verilen bir varlık,emrindeki tüm Zerg-Protoss melezi güçleriyle Protosslar’ı yok etmek için son bir saldırı düzenler.Dark Voice,Overmind’a Protosslar’ı yok etme emri veren gücün ta kendisidir ancak Xel’Naga ile bir bağlantısı var mı bilinmemektedir.Protoss kahramanları Zeratul,Urun,Mohandar,Selendis ve Artanis melezlerin saldırısına karşı koymaya çalışır ancak başarılı olamazlar.Hepsi yok olur.Protosslar’ı ortadan kaldıran Dark Voice ve melez ırk daha sonra Zergler’i de yok eder ve evrendeki tüm yaşam sona erer.Kerrigan’sız bir geleceğin her şeyin sonu olduğunu öğrenen Zeratul,bu bilgileri Raynor’a Ihan Kristali sayesinde aktarmış olur.


Gördükleri karşısında şaşkına dönen Raynor bunları Horner ve diğerleriyle paylaşır.Kerrigan’ı yok etmeye değil kurtarmaya çalışmaları gerektiğini anlatır.


Typhon XI gezegeninde Xel’Naga kalıntıları için Tal’darim’e karşı bir kez daha savaşan Raynor,kalıntıyı ele geçirdikten sonra Moebius ile anlaşılan randevu noktasına gider.Fakat burada onları Mengsk’in kumanda gemisi Bucephalus karşılar.Raynor ve Tychus Findlay gemiye çıkartma yaparak köprüye kadar herkesi yok ederler ancak burada karşılaştıkları kişi Arcturus Mengsk değil oğlu Valerian Mengsk’tir.Yanında Mengsk’in generallerinden Horace Warfield de yer almaktadır.Valerian onlara Moebius’u kendisinin yönettiğini ve babasına karşı olan savaşta yanlarında yer alacağını söyler.Ona neden inanacaklarını soran Raynor ve Findlay’e,Kerrigan’ı kurtarabileceğini söyleyerek cevap verir.Ellerindeki kalıntıların Xel’Naga’nın orijini olduğunu ve eğer onları birleştirirlerse Kerrigan’ı tekrar insana dönüştürebilecek bir silahı oluşturabileceklerini anlatır.Babasından çok daha iyi ve adil bir imparator olacağını düşünen Valerian,bunu halka hem Raynor ile birlik olup onu tam anlamıyla temize çıkararak,hem de Kerrigan’ı kurtararak kanıtlamak istemektedir.Valerian,Raynor ve Findlay’i ikna eder.Kerrigan’ı ele geçirmek için Char’a gitmeden önce son kalıntı parçasını almaları gerekir.Eski bir Xel’Naga uzay gemisi enkazında Tal’darim’i son kez yenilgiye uğratıp tüm kalıntılara sahip olmayı başarırlar.


Raynor’un Valerian Mengsk ile anlaşması mürettebatı,akıncıları ve dostları arasında fikir ayrılıkları oluşturur.Hyperion’da bazı tartışmalar çıkar.Özellikle bu olay eski dostlar Raynor ve Findlay’i karşı karşıya getirir.Mengsk’in oğluyla olan anlaşmadan rahatsız olan Findlay,can dostu ile kavgaya tutuşur ve sonunda Raynor Findlay’i mağlup eder.Bu olaydan sonra iş tatlıya bağlanır,tüm mürettebat ve dostları Raynor’a verdiği karardan dolayı tekrar güven duyarlar.


Zerg ana gezegeni Char’a yapılacak saldırı öncesi tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra işgal başlar.Savaş için gezegenin yüzeyine inmeye çalışırlar ancak çok yoğun bir savunma vardır.İlk etapta sadece Raynor ve küçük bir grup Char’a ayak basar ve saldırılara karşı ayakta kalmayı başarır.Yüzeydeki çatışma sürerken General Warfield’ın savaş gemisi aldığı yaralar sonucu gezegene düşer.Gemiden kurtulan Warfield ve askerleri,Zerg saldırılarına karşı sağ kalmaya çabalarlar.Dayanma güçlerini tamamen yitirdikleri anda Raynor ve Findlay onlara ulaşır ve Zerg saldırısını hem havadan hem karadan dağıtarak onları kurtarır.Yüzeydeki komuta merkezlerini kurarak savaşı oradan yönetmeye başlarlar.





Zorlu çatışmaların ardından artık Zergler’in ana merkezi “Kovan”a (Hive) ilerlemeleri gerekmektedir.Bunun için de dişli hava ve kara savunmasını geçmeleri şarttır.Uzun süren uğraşlar sonucu Zergler’in defansif güçlerini ortadan kaldırırlar.Tam bu safhada Prens Valerian Xel’Naga kalıntılarını birleştirmiş,Kerrigan’ı insan yapacak ve Zergler’i durduracak silahı tamamlamıştır.Sayıca çok daha fazla olan Zerg sürüsünü ancak bu silahla durdurabilme şansları vardır.Son saldırı için silah savaş alanına kurulur ve ateşleme için şarj olması beklenirken Zergler saldırmaya başlar.Görülmemiş bir yoğunlukla savaş alanındaki üsse saldıran Zergler’e Raynor ve askerleri çok zor dayanır.Savaşı kaybetmeye yaklaştıkları anda silah şarj olur ve General Warfield onu ateşler.O bölgedeki tüm Zerg güçleri tamamen yok olur.


Kovan’ın içine giren Raynor ve Findlay,Kerrigan’ı yerde insan formunda bulurlar.Silah işe yaramış,Kerrigan eski haline dönmüştür.Ancak Raynor burada acı bir gerçeği öğrenir.Tychus ona baştan beri yalan söylemiştir.Findlay’i hapisten çıkarıp onu bu ölüm zırhına hapseden Arcturus Mengsk’tir.Mengsk Findlay’e,Kerrigan’ı yok etme karşılığında özgürlüğünü verecektir.Tychus kendisine gelen “vur” emrini uygulamaya hazırlanırken Jim Raynor onu engeller ve eski dostunu öldürür.Sevdiği kadını kucaklayan Raynor,Kovan’dan çıkarak gün batımına doğru yürür.Arcturus ile olan hesabı başka bahara kalır.





Tam burada Starcraft 2 : Wings of Liberty sona eriyor ve ben de yazımın sonuna geliyorum.Macera serinin ikinci bölümü Heart of the Swarm ile devam edecek.Yeni bölümde Kerrigan yönetimindeki Zerg senaryosunu oynayacağız.Oyunun 2012’de çıkması bekleniyor.Aşağıda Heart of the Swarm ile ilgili bir Preview Trailer bulabilirsiniz.Umarım yazımı keyifle okumuşsunuzdur.Yeni yazılarımda görüşmek üzere şimdilik hoş çakalın:)




                                           Heart of the Swarm Preview Trailer

19 Aralık 2011 Pazartesi

BİR VAMPİRİN GÜNLÜĞÜ



"Kokuyu alıyorum.Hmm,kan bu.Taze.Hoşuma gitti...Senin kanın bu ölümlü.Senin damarlarından akan kan bu.Damarlarından boğazıma akacak olan kan.Yaklaş!Önümde diz çök,ölmemek için yalvar!Ancak bunu yapmanın bir yararı olmayacak,çünkü yalvarsan da öleceksin!Yine de af dile,yücelt beni...Aslında onurlu olman,önümde diz çökmeyip bana kafa tutman beni daha çok yüceltir.Şerefinle ölmen,ölmek için savaşman daha çok hoşuma gider.Eğer istersen sana bu şansı vereceğim,savaşma şansını...Kaldır kafanı,gözlerime bak!Gözlerimde ölümü göreceksin.Ben de senin ölümünü.Zayıfsan gözlerimde ruhunu kaybedersin...Ne dedin?Kabul mü?Savaşacak mısın?Tamam.Savaş.Ama bil ki kanını içeceğim.Şansın yok,öleceksin!”


                                                                                                            Bir Vampirin Günlüğü



Yeni yılda hayata geçirmeyi planladığım dizi-hikaye projemi hazırlamakla uğraşırken paylaşmak istediğim eski yazılarımdan bir alıntı.

15 Aralık 2011 Perşembe

KADIN DEDİĞİN





















Kadın dediğin zeki olur.Aklıyla seni sarhoş eder.Atacağın adımı,yürüyeceğin yolu,seveceğin her şeyi önceden bilir.Hayatını düzenler,yönlendirir.Senden çok düşünür seni.Hayran kaldığın o zekasıyla gezdirir bambaşka diyarları.Ayaklarını yerden keser.


Kadın dediğin güçlü olur.Yılmaz öyle zorluklardan.Tökezlediğinde koluna girip ilaç olur bedenine.Düşersen eğer elleri oradadır.Kaldırır seni ayağa,yeniden başlatır hayat yürüyüşüne.Ne olursa olsun terk etmez,gitmez.Ömür boyu ellerli ellerindedir.


Kadın dediğin sadık olur.Hiç bir şey yoktur senden başka.Hayatının anlamısındır.Seninle tek başına bir odaya da kilitlense dünyanın en mutlu kadınıdır.Güven verir.Kedi gibi kıvrılıp uzanır yanına.


Kadın dediğin mert olur,çekinmez hiç bir şeyden.Sevilmediğini hissettiği an durmaz,ima etmez.Yüzüne vurur direk.Esip gürler yeri gelince,devleşir karşında.Tereddüt etmeyi sevmez.Cesaretiyle bir kez daha aşık eder erkeğini kendine.


Kadın dediğin sevgiye aç olur.Doymaz erkeğinin dokunuşlarına.Sarsın hep bedenini ister.Küçücük bir çocuktur o,ilgiye muhtaçtır.Sevdiğini sırtlamasını nasıl başarıyorsa,yeri geldiğinde onun kanatları altına huzurla girmesini de bilir.


Kadın dediğin şefkatli olur.Göğsüne kafanı koyduğun,saçlarını okşadığı o an hiç olmadığın kadar mutlu hissettirir sana.Dokunuşları öyle yumuşak,öyle ışıltılıdır ki,başka diyarlara götürür zihnini.Huzurun anlamı neyse kadının odur.Anadır çocuklarına.Fedain olur yaşam savaşında.


Kadın dediğin dostun olur,sırdaşın.Paylaşamadıklarını paylaştığındır.Yanında durup ağladığında seni teselli eden,yeri geldiğinde seninle kahkahalar atan da odur.İyi günde seven olmayı değil,kötü anının kurtarıcısı olmayı seçmiştir.En inandığındır.


Kadın dediğin metanetli olur.Acıyla parçalansa da bedeni hissettirmez,sapasağlam ayaktadır.Kan kusar,kızılcık şerbeti içtim der yeri geldiğinde.Sevdiğinin ızdırabını paylaşırken sırtını sıvazlar fedakarca.Gözünden tek bir damla bile yaş dökülmez,erkeğini savaşa uğurlayan mağrur bir eş gibi.


Kadın dediğin hayalperest olur.Düşlenilmeyeni düşler.Ufkunu genişletir,tatmadığın tatları deneme isteğini tüm hücrelerine kadar işletir.Her şeye bakış açın bambaşkadır onunla artık.Günü geldiğinde hayalleri gerçek kılıp ayaklarına serendir.


Kadın dediğin kıskanır arkadaş.Öyle kimseyle paylaşamaz seni.Gözünün içine baktı mı bir kere titrersin.Sadece o gözlerde kaybol ister.Ruhunu onun kollarında teslim etmeni bekler bir ömür boyu.Kim çıkmaya çalışırsa karşısına senin için,hiç durmaz ezer geçer.


Kadın dediğin hüzün kokar.Terk edişleri de taşır bedeninde.Yok olduğunu düşündüğün her an kor olup yağar yüreğine.Gidişi kadar hiç bir şey koymaz hayatta.O derin hüznü bakışlarıyla anlatır,kendi gözlerinden senin damarlarına akıtır.Tesellisi yoktur,yeri dolmaz.


Kadın dediğin özlenen olur.Kapılarda beklersin gelişini,sana dönüşünü.Eve attığı adımı görmeden rahat edemezsin,gözüne uyku girmez.Hata yapmışsan eğer bir kere bile ona,yağmurun altında sırılsıklam olana kadar çivilenmiş gibi kala kalırsın evinin önünde.Camdan bir kere olsun bakıp seni affetsin diye.


Kadın dediğin yeri gelir erkek olur,senin yerine geçer.Sen o,o sen olursun.Karışırsın mucizevi bir formül gibi özüyle.Bir olursun.


Kadın dediğin…kadın gibi olur işte.Bildiğin hiç bir şeye benzemez.

12 Aralık 2011 Pazartesi

BAŞARILI COVERLAR – 1

Bu ayın başında müzikle ilgili bir şeyler paylaşma vaktinin geldiğini düşündüm ve yaptığım aylık çizelge sonunda yabancı rock gruplarının coverlarından bazılarını yayınlamaya karar verdim.Neredeyse her gün büyük zevkle dinlediğim eski ve yeni bazı değişik denemeleri bundan sonra da ara ara sizlerle paylaşacağım.İşte ilk olarak karşınızda başarılı bazı rock gruplarının kendileri gibi başarılı cover parçaları.


Limp Bizkit – Take A Look Around (Orj:Mission Impossible Theme Song): İnsanı havaya sokan,oraya buraya saldırmaya iten gaz bir parça.Zamanında özellikle televizyonlarda çokça çalınan,Mission Impossible 2 filmi için yapılmış soundtrack şarkısı.Limp Bizkit ile adeta coşuyorsunuz.












Bullet For My Valentine – No Easy Way Out (Orj. Yorumcu: Robert Tepper): Rocky 4’te Rocky Balboa’nın,eşi Adrian’la tartıştıktan sonra Lamborghini Jalpa marka arabasına atlayıp gaza bastığında başlayan efsanevi şarkı.Filmden sonra Survivor grubunun sahiplendiği;hem hüzün,hem intikam,hem de umut hissini verebilen nadir parçalardan.Bullet For My Valentine orjinali kadar olmasa da iyi iş çıkarmış bu coverda.









Lostprophets – Cry Me A River (Orj. Yorumcu: Justin Timberlake): Pop tarihinin en iyi şarkılarından birine yapılmış sağlam bir cover.Her türde söylenebilecek bu parçayı hakkıyla yorumlamayı başarmış Lostprophets.Şiddetle tavsiye edilesi.











Fall Out Boy – Beat It (Orj. Yorumcu: Michael Jackson): Efsane olmuş bir şarkı ve enfes bir yorum daha.Micheal Jackson’un ölümsüz şarkılarından Beat It’i heralde en iyi Fall Out Boy yorumlayabilirdi.Harika kotarılmış şarkıyı dinlerken yerinizde duramıyor,sürekli dans ediyorsunuz.Son derece eğlenceli bir cover olmuş.







8 Aralık 2011 Perşembe

SW:THE OLD REPUBLIC’TE GERİ SAYIM


“You were trusted to lead the Republic,but you were deceived.”



Yıllardır kendini heyecanla bekleten ve çok umut bağlanılan Bioware’in MMORPG’si Star Wars:The Old Republic,sevenleriyle tam anlamıyla buluşmak için gün sayıyor.Beta Key’lerini eline alanların balıklama olarak test evresine daldığı oyunda,deneme sürecinin sonuna gelindi.Çok konuşulan oyun 22 Aralık’ta resmen oyunseverlerin elinde olacak.


İlk açıklandığı günden beri gerçekten merakla beklenen oyun,her geçen an yeni bir özelliğiyle karşımıza çıkıyordu.Knights of the Old Republic (KOTOR) serisinin devamı niteliğinde olacak ama bunu onlar gibi single değil de devasa online bir oyun olarak yapacak yapımın hazırlanma aşamasındaki haberler,oyuncuları hem heyecanlandırmış hem de oyunun iyi olup olmayacağı konusunda endişelere itmişti.Star Wars evreninde geçen bu oyunun kusursuz olması için çok dikkat edilmesi gerektiği ortak düşünceydi.Grafiklerden,oynanış biçimine kadar her özelliği hakkında yorum yapıldı veya eleştirildi.Herkes merakla bu oyunun bir fiyasko mu yoksa ortalığı kasıp kavuran bir başyapıt mı olacağını merak ediyordu.Uzun bir bekleyişin ardından geçen ay test serverları açıldı.Beta Key’ler alındı,baba oyuncular oyun evrenine ilk adımlarını attılar.Test evreninde geçirilen zamandan sonra tüm yorumlar beklenenden çok daha iyiydi.

Oyundaki senaryonun verilen kararlara göre şekillenmesi,aydınlık veya karanlık tarafa puan verilerek ilerlenmesi,ilerlenen tarafa göre yaratılan karakterin ses ve görüntüsünün değişmesi,her görevde bir videonun girerek görselliği ve atmosferi arttırması,Bioware oyunlarından alışkın olduğumuz karakterler arası duygusal yakınlaşmaların meydana gelmesi ve diğer oyunlara göre rol yapma tarafının daha ön planda olması oyunun beta versiyonunda ilk gözlemlenen olumlu gelişmeler arasında gösteriliyor.Tek oyunculu oynar gibi devasa online oynama hissini verdiği de söyleniyor.Görünen o ki,ilk izlenim beklenenden çok daha iyi.Fiyasko olur diyenler bile beta ile çark etmiş durumda.Benim en çok merak ettiğim şey ise oyunda Revan’ın olup olmayacağı.

Bu yeni doğmuş bebeği heyecanla beklerken Bioware’den bizim için kötü haber geldi.Oyun Avustralya ve Asya ülkeleriyle birlikte Türkiye’de de ilk etapta satışa çıkmayacak.Firma bununla ilk günlerdeki server yığılmalarını önlemeyi planlıyor,ancak bu durum yurtdışından sipariş vermeye engel değil.

Projenin o ilk açıklandığı tarihten itibaren çok uzun zaman geçti ve beklenen an gelmiş bulunmakta.22 Aralık’ta oyun resmen piyasaya çıkıyor.Rakibi ise her MMORPG’de olduğu gibi World of Warcraft.Sonu ne olur bilemem ama yıllardır bu türde tartışmasız lider olan WoW’un tahtı bu sefer çok sağlam derecede sallanıyor.Star Wars:The Old Republic elinde ışın kılıçlı ve lazer tabancalı karakterleriyle gümbür gümbür geliyor.


Aşağıda oyunun 3 adet trailerını izleyebilirsiniz.


                                              The Deceived Trailer



                                               Hope Trailer


                                               Cinema Intro

6 Aralık 2011 Salı

BLADE RUNNER 2 SESLERİ

Başarılı yönetmenlerin başında gelen Ridley Scott,1982 yılında çektiği ve kült filmler arasına giren bilim kurgu eseri Blade Runner’ın ikincisini beyaz perdeye taşımayı düşündüğünü açıkladı.Sinemada gösterildiği yıllar ve sonrasında büyük bir izleyici kitlesi toplamayı başaran,bilgisayar ortamına oyun olarak da aktarılan yapımın sevenleri ise bu haberle ikiye bölündü.Kimisi yapılacak yeni versiyonun bu efsaneye zarar vereceğini düşünürken,kimisi film için şimdiden hazırlıklar yapmaya başladı.Her iki görüşün birleştiği tek nokta ise bu haberin heyecan verici olduğuydu.


Çekilmiş en iyi bilim kurgu filmlerinden biri olarak kabul edilen 1982 tarihli yapım,2019 yılında Los Angeles’ta geçiyordu.İnsanlar tarafından üretilmiş Replicant adı verilen android-kopyalar,dünya dışında köle olarak çalıştırılıyorlardı.Günün birinde bu Replicantlar’dan bir kaçı dünya dışında bir isyan başlatıyor ve kaçırdıkları uzay gemisiyle Dünya’ya geri dönüyorlardı.Kurallara uymayan kopyaları yakalamakla görevli,“Blade Runner” ismi verilen özel polislerden biri olan Rick Deckard’ın isyancıların peşine atanmasıyla olaylar gelişiyordu.Diğer bilim kurgu filmlerinden karanlık ve duygusal havasıyla ayrılıp farklı bir atmosfer yaratan film hala en çok konuşulan yapımların başında gelmekte.


İkinci filmin hangi zaman diliminde geçeceği,ilk filmden sonrasını mı yoksa öncesini mi anlatacağı şu anda hiç bilinmiyor.Hatta filmle ilgili neredeyse hiç bir bilgi yok.Ama eğer Ridley Scott bu filmi gerçekten çekmeye karar verirse en kısa sürede bunu gerçekleştireceğini tahmin etmek zor değil.Şahsen ben bu filmin çekilmesini istemeyenler tarafındayım.Bazı şeyler olduğu gibi tadında kalmalı.İlerleyen günlerde neler olacağını bekleyip göreceğiz ve bu film çekilirse hepimiz paşa paşa gideceğiz.